Murat Ağca
İlginçtir, ilk kez 1983 yılında Helsinki’de düzenlenen Dünya Atletizm Şampiyonası, 40 yıllık tarihinde en fazla madalyayı kazanan ABD’nin topraklarına hiç ayak basmamıştı. Ta ki dünya atletizminin patronu Sir Sebastian Coe’nun arzusu, 7 yıl önce IAAF yönetim kurulunun kararıyla birleşinceye kadar…
Peki, koca koca kentler dururken neden 170 bin nüfuslu üniversite kenti Eugene seçildi? Bunun birden çok sebebi var. Her şeyden önce bu kent ve stadı, 20.yüzyılın başarından beri Amerikan kolej atletizminin kalbinin attığı yer. Stadyuma ismi verilen Bill Hayward da 44 yıllık atletizm antrenörlüğü boyunca nice şampiyonlar yetiştirmiş… Tabii buranın dünya devi Nike’ın da doğduğu yer olduğunu unutmamak lazım. İşte tam 38 yıl Nike’ın danışmanlığını yapan eski ünlü İngiliz atlet Seb Coe, belki de minnettarlığını dünyanın bu en büyük atletizm şölenine ev sahipliğini Oregon’a taşıyarak göstermek istedi!
Türkiye’nin pek fazla gündeminde olmasa da, 15 Temmuz’da başlayan işte o şampiyona, bugün tamamlanıyor. Her zaman olimpiyatların ardından en çok ülkenin katıldığı spor etkinliği olan Dünya Atletizm Şampiyonası, pandemi nedeniyle bir yıl ertelenip, üstüne bir de bazı ülkeler vize sorunu yaşayınca bu yıl 192 ülke ile 2005 Helsinki’den bu yana en düşük sayıda kalsa da, yarışmaların kalitesi atletizmseverleri tatmin edecek düzeydeydi.
Azim ve cesaret
Eugene’de sahada yaşananlar dışında, perde arkasında farklı hikayeleri olan atletler de vardı. Savaşa rağmen zor şartlar altında çalışmaya devam ederek, Ukrayna’yı temsil eden isimlerden Andrii Protsenko, azmi ve cesaretiyle belki de şampiyonanın gerçek yıldızıydı. Yüksek atlamada 2.33 metreyle üçüncü olan Protsenko’nun bombalardan bronz madalyaya uzanan hikayesi, dinleyenleri şaşkına çevirdi:34 yaşında evli ve iki çocuklu bir sporcu olan Protsenko, çatışmaların yoğunlaştığı kentlerden olan Kherson’da yaşıyordu. Kış boyunca bir köyde ailesiyle birlikte kalan Ukraynalı atlet, kendi değimiyle ister spor yapmak için, ister savaşa giderse hayatta kalabilmek için antrenman yapmak zorundaydı.
Ne var ki, ortada antrenman yapacak hiçbir malzemesi yoktu. Köyün çevresine bombalar yağarken, Protsenko birkaç ay sonra yapılacak Dünya Şampiyonası’na konstantre olmaya çalışıyordu. Sonunda malzemesini kendi kendine yapmaya karar verdi. İki otomobil lastiğini bir demir çubuğa geçirerek halter yaptı. Çamurlu tarlalarda koşarken, sera çubuklarını engel yapıp üzerinden atladı.
Dünya Salon Şampiyonası için kotası olduğu halde savaş ortamından çıkamadığı için Belgrad’a gidemedi. Koşullar kötüleşince, 40 gün sonunda ailesiyle Kherson’daki köyü terk etmek zorunda kaldı. Sosyal medya üzerinden kaçış rotaları çalışan Ukraynalı atlet, sonunda Rus işgal bölgesinden çıkıp Portekiz’e gitmeyi başardı. Oradan da İspanya’ya geçen Protsenko, Alicante’de İspanyol federasyonunun destekleriyle şampiyonaya hazırlandı.
Ve belki de zor şartların motivasyonuyla 8. kez katıldığı ama hiç finale kalamadığı Dünya Şampiyonası’nda bu kez madalyaya uzandı.
Bu madalya Protsenko’yu bir süre mutlu etse de şimdi o ve ailesi, savaş bitene kadar kalacak bir yer arayışındalar. Ukrayna’ya dönemediği için Polonya’ya yerleşmek isteyen sporcu, daha ne kadar mülteci olarak yaşayacağını hiç bilmiyor…
Rojas ve Barshim üçledi
Toplamda 49 yarışmanın gerçekleştiği Dünya Şampiyonası’nda kadınlar üç adım atlamanın tartışmasız yıldızı Venezuelalı son olimpiyat şampiyonu Yulimar Rojas, 15.47 metreyle üst üste üçüncü kez zirve yaptı. Tokyo’da yüksek atlamadaki rakibi İtalyan Tamberi’ye altın madalyayı bölüşmeyi teklif ederek olimpiyat tarihine geçen Mutaz Barshim, bu kez işini şansa bırakmadı ve 2.37 metreyle üçüncü kez dünya şampiyonu olan ilk yüksek atlamacı unvanına ulaştı. 400 metre engelde Brezilyalı Dos Santos’un Rai Benjamin ve Warholm’ün önündeki 46.29’luk şampiyona rekoru, çekiçte Pawel Fajdek’in üst üste beşinci dünya şampiyonluğu akılda kalan performanslar arasındaydı.
Pocket Rocket yine zirvede
Kadınlarda ise ‘pocket rocket’ lakaplı Jamaikalı Shelly-Ann Fraser-Pryce, 35 yaşında ulaştığı 100 metredeki beşinci dünya şampiyonluğu zaferini, 10.67’lik şampiyona rekoru derecesiyle süsledi. Kürsünün diğer basamaklarına da Fraser-Pryce’ın vatandaşları Sherika Jackson ve Elaine Thompson-Herah tamamladı. Olimpiyatta iki kez üçleme yapan Jamaikalı kadın sprinterler, bu kez dünya şampiyonasında da aynı başarıya imza attı.
200 metrede ise ilk iki basamak yine Jamaika’ya giderken, sadece yerler değişti. Bu kez sahneye Sherika Jackson çıktı ve 21.45’lik tüm zamanların ikinci en iyi zamanını koşarak, vatandaşı Shelly-Ann Fraser-Pryce ve Britanyalı Dina Asher-Smith’in önünde altın madalyayı boynuna taktı. Böylece tüm zamanların madalya klasmanında Fraser-Pryce 10 altın, 3 gümüş toplam 13 madalya ile Allyson Felix (19), Usain Bolt ve Merlene Ottey (14)’den sonra 4. sıraya yükseldi.
Lyles depresyondan koşarak uzaklaştı
Her şampiyonanın en çok merak edilen sprint yarışlarında tarihi madalyalar, tarihi derecelerle geldi. 100 ve 200 metrelerde beklendiği gibi erkeklerde ABD, kadınlarda Jamaika’nın dominasyonu şampiyonaya damga vurdu. Usain Bolt sonrası dönemde belki henüz onun rekorları kırılamadı ama Eugene’de Noah Lyles, şapka çıkarılacak performanslarıyla tarihte Bolt’a en çok yaklaşan isim olmayı başardı. ABD’li atlet, 200 metrede 19.31’lik müthiş derecesiyle, Bolt ve Yohan Blake’den sonra tarihin en hızlı üçüncü performansına ulaşırken, hem Michael Johnson’ın Atlanta 1996’dan beri kırılamayan Amerika rekoruna ulaştı, hem de 200 metredeki dünya şampiyonluğu unvanını korudu. Fakat belki de en önemlisi, kariyerini tehdit eden sıkıntı dolu zamanlarını ve yaşadığı depresyonu da yendiğini kanıtladı. Çocukluğunda bir öğrenme zorluğu olarak bilinen disleksi teşhisi konulan, okulda akran zorbalığı ile karşılaşan, gençliğinde ise yaşadığı depresyon nedeniyle terapi gören ve ilaç kullanmaya başlayan 25 yaşındaki Lyles, kendi değimiyle “Koşarak tüm sıkıntılarını ardında bırakmaya” çalışıyor. Ve en azından şimdilik bunu başarmış gibi gözüküyor…
400’den vazgeçti, 100’de şampiyon oldu
100 metreye gelince; orada da kürsüye üç Amerikalı çıktı. Pandemi döneminde tamamen 100 metreye konsantre olmak için 400 metre koşmaktan vazgeçen ve doğru karar verdiğinin sinyalini Tokyo’daki olimpiyatta 100 metrede ikinci olarak veren Fred Kerley, Eugene’de 9.86 ile dünyanın en hızlısı unvanının yeni sahibi oldu. Birlikte antrenman yapan Marvin Barcy-Williams ve Trayvon Bromell de 9.88 koşarak Kerley’i takip ettiler. Son olimpiyatın sürpriz şampiyonu İtalyan Lamont Marcell Jacobs ise yarı finalde sakatlanarak yarıştan çekildi.
McLauglin’den rekor
Dünya Atletizm Şampiyonası kadınlar 400 metre engellide mücadele eden ABD’li sporcu Sydney McLaughlin, dünya rekoru kırarak altın madalya kazandı. 2020 Tokyo Olimpiyatları şampiyonu McLaughlin, 50.68’lik süresiyle yarışı ilk sırada tamamlarken, son 13 ayda dördüncü kez dünya rekorunu geliştirdi.
Bir tek Ersu ‘Şaşma’dı
Türkiye 7 milli atletle gittiği Eugene’de beklediğini bulamadı. Türk atletizm tarihinin Akdeniz Oyunları’ndaki ilk sırıkla atlama şampiyonu olarak adını tarihe yazdıran Ersu Şaşma’nın Dünya Atletizm Şampiyonası’nda da finale yükselmesi teselli ikramiyesi gibiydi. 22 yaşındaki Şaşma, 5.75 ile son 12 isim arasına kaldı. 400 metre engelde olimpiyat madalyalı Yasmani Copello, baldırındaki çekme nedeniyle daha önce üç kez final koştuğu şampiyonada bu kez yarı finali aşamadı. Yine Copello gibi birkaç hafta önce Akdeniz Oyunları’nda altın madalya kazanan Eda Tuğsuz da cirit atmada üç geçersiz deneme sonrası derece bile kaydedemedi. Kariyerlerinde ilk kez büyüklerde Dünya Şampiyonası tecrübesi yaşayan atletlerimizden Mikdat Sevler, 110 metre engellide 13.61 koşarak yarı finali iki sırayla kaçırdı. Üç adım atlamada ise Tuğba Danışmaz, 13.63 metrelik derecesiyle, 14.09’luk Türkiye rekorunun uzağında kalınca finale yükselemedi. 20 km yürüyüşte Meryem Bekmez yarışı tamamlayan 36 atlet arasında 18. sırayı aldı. 22 yaşındaki Şilan Ayyıldız ise 1500 metre seçmelerinde 4:12.67 ile kariyerinin en iyi ikinci derecesini koşmasına karşın yarı finalin uzağında kaldı.