Gezi eylemlerinin üzerinden dokuz yıl geçti ama etkileri hala sürüyor. Daha birkaç ay önce yıllardır kent suçlarına karşı mücadele eden ve Gezi eylemlerine sahip çıkan Mücella Yapıcı, Can Atalay ve Tayfun Kahraman’ın da aralarında bulunduğu 8 kişi, Gezi Davası kapsamında 18’er yıl hapis cezasına çarptırılarak cezaevine gönderildi. Geçen dokuz yılda yaşananları, Taksim Meydanı’nın değişen çehresini, Gezi Parkı’nın son durumunu, TMMOB Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhçu’yla konuştuk.
Gezi eylemlerinin hiç bitmediğini, varlığını hep sürdüreceğini ancak aynı şekilde tekrarlanmasını beklemenin doğru olmadığını söyleyen Muhçu, “Farklılıkların bir arada olması, kardeşlik, barış, demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet talepleri Gezi’yle birlikte topluma yerleşti. Bütün örgütlenmeler, devlet kurumları ve yerel yönetimler, Gezi’nin yarattığı kültürel ortamı, toplumsal bilinci dikkate almak zorunda. Yoksa varlıklarını sürdürmeleri mümkün değil” dedi. İktidarın “millet bahçesi” fikrinin Gezi’nin yarattığı farkındalığa karşı geliştirilen bir proje olarak ortaya çıktığını vurgulayan Muhçu, “Millet bahçelerinin rant aracı olarak kullanıldığını, var olan parkların yapılaşmaya açıldığını ya da bir takım güç odaklarının bu alanlara çöktüğünü söylememiz mümkün” diye konuştu.
Gezi eylemlerinin üzerinden yıllar geçti. Bu sürede Taksim Meydanı nasıl değişti? Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Taksim Meydanı, Cumhuriyet’in en önemli simgesel meydanlarından biri. Süreç içinde Cumhuriyet, demokrasi ve emek meydanı olarak anılmaya başlandı. Atatürk Kültür Merkezi, Cumhuriyet Anıtı, Gezi Parkı ve çevresindeki tarihsel doku bu meydanın birer değeri… AKP anlayışına bağlı yeni rejim inşası sürecinde, Atatürk Kültür Merkezi’nin yerine AVM ve benzeri fonksiyonda bir yapı yapılması, Gezi Parkı’na olmayan Topçu Kışlası’nın inşası, meydanın özelliklerinin tamamen ortadan kaldırılması anlamına gelen Taksim Yayalaştırma Projesi gibi girişimler gündeme geldi. Bunun üzerine meslek örgütleri, sendikalar, sivil toplum örgütleri ve siyasi partilerin de desteğiyle Taksim Dayanışması oluşturuldu. Taksim Meydanı’nın değerleriyle korunması, bu değerleri ortadan kaldıracak girişimlerin durulması amacıyla demokratik tepkiler ortaya koyuldu, hukuki girişimler başlatıldı. Buna karşın özellikle iktidarın baskıcı tutumu ve önerileri dikkate almayan yaklaşımı nedeniyle Haziran 2013’te yüz binlerce yurttaşımız Taksim Meydanı’na çıktı. Daha sonra Türkiye’de 10 milyona yakın kişi, yaşadıkları kentlerin meydanlarına çıkarak taleplerini dile getirdi.
‘GEZİ’NİN BAŞARISI’
Gezi direnişinden sonra geçen 9 yıllık sürede AKP’nin hedeflerine ne ölçüde ulaşabildiğini ya da ulaşamadığını anlamak için Taksim Meydanı’ndaki fiziki müdahaleleri incelemek gerek. Bu kapsamda, Gezi direnişi sonrası Gezi Parkı’ndaki yıkım süreçleri durduruldu ve hatta İBB’nin ağaçlandırma gibi bir takım girişimleri de söz konusu oldu. AKM ile ilgili hukuksuz bir kurul kararı oluşturularak anıtsal yapı yıkıldı, yerine kültür merkezi artı bir takım ticari mekânları da barındıran yeni bir yapı yapıldı. Bu yapıda özellikle AKM’nin Taksim Meydanı’na bakan cephesinin korunması şartının getirilmesi bir anlamda önemliydi. Bütün olarak yapının yıkılması ve yerine başka fonksiyonlarla bir bina yapılması öngörülürken binanın ön cephesi korunarak bir kültür binası inşa edildi. Bu da Gezi’nin AKM’yle ilgili en önemli başarılarından biri. Taksim Meydanı’nın bitişiğinde bulunan boşluk alanda mescit yerine bir cami inşası uzun süredir iktidarın gündeminde olan konulardan biriydi.
‘MEYDAN DEĞELERİNİ YİTİRDİ’
Yine söz konusu kentsel sit alanında yeni yapı yapmak mümkün değilken, atanmış kurul kararlarıyla burada bir cami yapıldı. Yayalaştırma projesi adı altında yapılan müdahaleler, Gezi direnişi sırasında durduruldu ve buna ilişkin yeni inşaat süreçleri söz konusu olmadı. Gezi Parkı’na Topçu Kışlası’nın yapılması durdurulmuş olsa da bu konunun Erdoğan tarafından zaman zaman gündeme getirilmesi dikkatle izlenmesi gereken bir konu. Yapılan müdahalelerle Taksim Meydanı’nın değerlerini önemli ölçüde kaybettiğini ne yazık ki görebiliyoruz. AKM’nin yeni hali, Hem Taksim Meydanı’nı hem çevredeki tarihsel dokuyu olumsuz şekilde etkileyen cami inşaatının yapılması ve Gezi Parkı’nda yaşanan süreçler, Taksim Meydanı’nı önemli ölçüde tahrip etti. Meydanın simgesel özelliği tamamen ortadan kalkmasa da karma, kaotik bir meydan ortaya çıktığını söylememiz mümkün.
KAZANAN PROJEYE ELEŞTİRİ
Taksim yayalaştırma projesini gördünüz. Sizce Taksim Meydanı nasıl düzenlenmeli?
İBB’nin yeni yönetimi İstanbullulara Taksim Meydanı’nı koruma ve yaşatma sözü vermişti. Seçimlerden sonra Taksim Meydanı Kentsel Tasarım Yarışması gündeme getirildi. Acele yapılan yarışma 13 Kasım 2020’de sonuçlandı. Yarışmaya katılan projelerin, Taksim Meydanı’nın cumhuriyet, özgürlük ve demokrasi meydanı nitelikleriyle bağdaşmayan, meydanın tarihsel ve doğal topoğrafik özelliklerini korumayan, çevreyle yeterli ve doğru ilişki oluşturmadığı gibi olan ilişkileri de olumsuz etkileyebilecek bir takım hususlar içerdiğini söylememiz mümkün. Kazanan proje ise bütün bu ortak özelliklerin yanı sıra meydanı bir yeşil alan park alanı olarak görüyor, meydan özelliğini ortadan kaldıran bir takım müdahaleler yapılmasında sakınca görmüyor. Özellikle meydanın ortasına bir obruk açılması, meydanın altının boşaltılması, meydan üzerinde bir takım donatıların tasarım anlayışı çevresinde konumlandırılması gibi müdahaleler, meydanın tarihi değerleriyle birlikte korunması ve geliştirilmesini sağlamıyor. Bu projenin uygulanmasıyla ilgili bir takım adımlar atılmaya hazırlanılırken Gezi Parkı’nın ne olduğu belirsiz bir vakfa verilmesi ve yetkinin İBB’nin elinden alınması gibi hem hukuksuz hem de antidemokratik bir müdahaleyle karşılaştık. Bu müdahaleler sonrası Taksim Meydanı’yla ilgili şimdiye kadar atılmış herhangi bir adım söz konusu değil.
‘YEŞİL ALANLARA ÇÖKÜYORLAR’
Gezi eylemlerinin 9. yılında dönüp geriye baktığınızda sizce direnişin kent açısından en büyük kazanımı ne oldu?
Elbette Gezi’nin taleplerinin yerine getirildiğini ve karşılandığını söylememiz mümkün değil. Bununla beraber Gezi’nin, iktidarın kente müdahaleleri konusunda önemli etkileri olduğunu söyleyebiliriz. Pek çok plan oluşturulurken ‘kente yeşil alan kazandırıyoruz’ söyleminin öncelenmesi dikkat çekiyor. Bununla birlikte kentin ne ölçüde yeşil alan kazandığı bir soru işareti. Taksim Meydanı üzerinden konuyu ele aldığımızda, AKM’nin cephesinin ve kültür mekânı özelliğinin korunması Gezi’nin bir kazanımıdır. Gezi Parkı’nın park olarak varlığını sürdürmesi en önemli kazanımlardan biridir. Taksim Meydanı, Gezi Parkı ve Dolmabahçe vadisini kapsayan bölgede, iktidarın öngördüğü müdahaleleri istediği gibi yapamadığını, Gezi’nin yarattığı etkiyi bir şekilde dikkate almak zorunda kaldığını söyleyebiliriz. Millet Bahçesi fikri Gezi’nin yarattığı farkındalığa karşı geliştirilen bir proje olarak ortaya çıktı. Yine de millet bahçelerinin rant aracı olarak kullanıldığını, var olan parkların, kent boşluklarının belli ölçüde yapılaşmaya açıldığını ya da bir takım güç odaklarının bu alanlara çöktüğünü de söylememiz mümkün.
‘KIŞLA ISRARINI YAKINDAN İZLİYORUZ’
İktidarın Taksim ısrarının sürmesini ve Gezi eylemlerini sürekli gündeme getirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gezi direnişi ile birlikte iktidarın gücünün sınırsız olmadığı her istediğini topluma kabul ettiremeyeceğini görüldü. Bunu düzeltmek için iktidar sürekli baskılar uyguladı. Gezi Parkı’na Topçu Kışlası’nın yapılmasının tekrar gündeme getirilmesi, Türkiye’deki demokratik toplumsal duyarlılıkların yok sayılması, Gezi sürecinin dikkate alınmaması, hukuk, mimarlık ve şehircilik normlarının yok sayılması anlamına gelecektir. Bu süreci yakından izlemekteyiz. Olası gelişmeler karşısında her türlü demokratik girişimlerin sürdürülmesi ve hukuki girişimlerde bulunulması gündeme gelecektir.
‘İNTİKAM ALIYORLAR’
Gezi Davası ve arkadaşlarınızın tutuklanması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Gezi direnişi sonrası açılan davalar, yürütülen soruşturmalar, ülkemizin demokrasi ve hukuk tarihine sürülen kara bir leke olarak anılacak. Talimatlı soruşturma ve açılan davalara rağmen başlangıçta soruşturmalar sonuçsuz kalmış, açılan davalarda beraat kararları verilmişti. Daha sonra Saray’ın talimatıyla mahkemenin verdiği beraat kararına itiraz edilmesi ve ardından hukuki belge olmadan sürdürülen dava süreçleri sonrasında 25 Nisan tarihinde 8 kişiye cezalar verilmesi, bağımsız yargıya indirilen açık bir darbe. Mücella Yapıcı’nın, Can Atalay’ın, Tayfun Kahraman’ın ve diğerlerinin delil olmadan, hukuki bir belge olmadan 18 yıl hapis cezalarına çarptırılması şüphesiz beklenen bir durum değildi. Arkadaşlarımızın tutuklamaları, iktidarın kin ve intikam duygularıyla hareket ettiğini çok açıkça ortaya koymaktadır. Bağımsız bir yargının, belge-bilgi olmadan bu kararı vermesi mümkün değil. Kararın Saray talimatıyla alındığı ve yargıya indirilen bir darbe olduğu bir gerçek.
‘SEÇİM HAZIRLIKLARI’
İktidarın Gezi’yi itibarsızlaştırmak için yargılama süreçlerini bir araç olarak kullandığını biliyoruz. Arkadaşlarımızı ve Gezi’yi karalamak, suçlamak, itibarsızlaştırmak için yoğun bir propaganda yapılıyor. İktidar Gezi üzerinden çözülmekte olan tabanını bir arada tutmak istemektedir. Yargı kararına zamanlama açısından baktığımızda ise seçim sürecinde bir başlangıç noktası olarak Gezi tutuklama kararlarının alındığını değerlendirmek mümkündür. Nitekim kısa bir süre sonra ana muhalefet partisinin İstanbul il başkanına ceza verilmesi, ardından bir takım yargılamaların gündeme gelmesi, TBMM’de çok sayıda milletvekilinin vekilliğine son verilmesi için girişimlerde bulunulması, HDP’nin kapatılma davası ve pek çok konunun gündemde olması seçim sürecinde iktidarın aldığı bir tutum. Buna bağlı olarak ısrarla ve baskıyla gerçekleştirmek istediği bir takım uygulamalar olduğunu söylememiz mümkün.
‘ETKİSİ HEP SÜRECEK’
Gezi eylemlerinin yıl dönümünde bir mesajınız var mı?
Gezi, ülke tarihinin en önemli, en onurlu, en büyük direnişlerinden biri. Milyonlara mal olan bir direniş. Gezi’nin sönümleneceği, Gezi’nin yarattığı etkilerin ortadan kalkacağı iddiaları yersiz. Gezi toplumsal, sosyal, kültürel bir etki yarattı. Pek çok kuruluş, siyasi parti ve hatta iktidar, Gezi gerçeğini dikkate alarak kimi kararlarını alıyor ya da gelecek programlarında Gezi’yi dikkate almadan herhangi bir adım atmamayı öngörüyor. Gezi’nin gelecekte aynı şekilde tekrarlanmasını beklemek doğru değil. Bununla birlikte Gezi’nin toplum üzerinde kalıcı etkisinden söz edilmeli. Farklılıkların bir arada olması, kardeşlik, barış, demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet talepleri topluma yerleşti. Bu düşünceler, siyasetin, kuruluşların, her türlü toplum örgütlenmelerinin hatta devletin geleceğini etkileyebilecek niteliklere sahip. Gelecekte bütün örgütlenmeler, devlet kurumları ve yerel yönetimler, Gezi’nin yarattığı kültürel ortamı, toplumsal bilinci dikkate almak zorunda. Bunu almazlarsa varlıklarını sürdürmeleri ve öngördükleri programları gerçekleştirmeleri mümkün olmayacak. Gezi bitmedi, Gezi varlığını sürdürecek.
‘MUAHALEFET İÇSELLEŞTİRMELİ’
Bu çerçevede toplumsal muhalefetin Gezi’yi içselleştirmesi gerek. İktidar açısından bakınca da toplumun geleceği ile ilgili alacakları kararlarda daha dikkatli olmak zorundalar. Ayrıca, Gezi sürecinde iktidarın emriyle uygulanan polis şiddeti sonrasında kaybettiğimiz insanlar için adalet işlemedi. Şiddet emrini verenler, can kayıplarına neden olanlar gelecekte mutlaka yargılanacaklarını ve adaletin geç de olsa yerine getirileceğini asla unutmamalı.